BİR ZAMANLAR SAVAŞ VARDI

yazar:

kategori:

İkinci Dünya Savaşı Sonrası Doğu Berlin’de “Holeyy Kumarhanesi”nde Filizlenen Umut

II. Dünya Savaşı’nın yıkıcı etkileri, Berlin’i ikiye böldüğünde, şehrin doğu yakası karanlık bir sis perdesine bürünmüştü. Bombaların yerle bir ettiği sokaklarda, insanlar hayatta kalmanın yollarını ararken bir yandan da gelecek umudunu kaybetmemeye çalışıyordu. Kapalı kapılar ardında, sessizce işleyen siyah pazarlar, gizli toplantılar ve kaçak eğlence mekânları ortaya çıkmaya başlamıştı. Bunlardan biri de, ufak bir sokak arasında yer alan, neon ışıkları kırık bir tabelaya yansımış “Holeyy Kumarhanesi” idi.

Kumarhane, Sovyet kontrolündeki Doğu Berlin’de büyük bir sır gibi saklanıyordu. İçeriye girebilmek için özel bir şifre, ya da en azından tanıdık bir yüz gerekiyordu. İşte bu esrarengiz mekânda, yeni bir hayata başlamak isteyen insanlar umut peşinde koşuyordu. İçeride, savaşın açtığı yaraları az da olsa unutmak için rulet masalarının başına geçen eski subaylar, yıkılmış fabrikalarda artık iş bulamayan ustalar ve tüm bu kaosun arasında para kazanma umuduyla ışıl ışıl bakışlara sahip gençler vardı.

Maximilian, henüz yirmili yaşlarının başında, yoksulluk içinde büyümüş bir gençti. Savaştan önce bile hayatın zorluklarıyla mücadele ediyordu; şimdi ise harabeye dönmüş bir şehirde, kısıtlamalar altında yaşıyordu. Büyük annesinden kalan tek hatıra, üzerinde neredeyse silinmiş bir çekiç ve tüy figürü olan madalyondu. Savaş sırasında her şeyini kaybetse de, bu madalyonu saklamayı başarmıştı. Belki de ona uğur getireceğine inanıyordu.

Bir gün, eski bir arkadaşının tavsiyesiyle kendisini Holeyy Kumarhanesi’nin kapısında buldu. İçerideki atmosfer, yoksul Doğu Berlin’in sert soğuğuna inat, hem sıcak hem de tehlikeli bir çekiciliğe sahipti. Işıklar loştu, duvarlarda yarım kalmış duvar kâğıtları soyulmuştu; ancak tüm bu yıkık dökük görüntüye rağmen, içeri girer girmez insanın kalbini hızlandıran bir enerji hissediliyordu. Rulet çarkının sesi, zarların tıkırtısı ve insanların fısıltıları karışarak büyülü bir uğultu yaratıyordu.

Maximilian’ın masadaki şansı, ilk başta hiç de iyi gitmedi. Birkaç küçük deneme sonrası, elindeki küçük birikimini neredeyse kaybetmek üzereydi. Derken, dikkatini rulet masasının kenarında duran genç bir kadın çekti: Adı Helga’ydı. Siması zarif ve içten bir hüzün taşıyordu. Onun da gözlerinde, savaşın acılarını saklayan ve yine de direnen bir parıltı vardı. Helga, Maximilian’a gülümsedi ve ona strateji hakkında bazı ipuçları verdi. O günden sonra, ikili birbirlerinin şans tılsımı oldu; rulet masasında yardımlaşarak kazançlarını artırmaya başladılar.

Aralarındaki bağ kısa süre içinde duygusal bir yakınlığa dönüştü. Kapıdan çıkar çıkmaz grinin hâkim olduğu sokaklar ve özenle inşa edilmiş Sovyet kontrol noktaları bile bu yoğun duygunun önüne geçemiyordu. Onlar için, dünyanın bütün acılarına rağmen, küçük bir mutluluk alanı yeşeriyordu. Ancak Doğu Berlin’de yaşayabilmek ve üstelik kumarhane ortamında var olmak öyle kolay değildi. Her an bir ihbar, bir baskın veya bir tutuklamayla karşılaşma ihtimalleri, mutluluğu gölgede bırakabilecek kadar büyüktü.

Haftalar birbirini kovalarken, Maximilian ve Helga, ufak kazançlarını zekice yatırımlar yaparak büyütmeye başladı. Oyunlarda kazandıkça, arta kalan parayla siyah pazarda ticaret yapıyor, yan ürünler alıp satıyor, hatta bazen sınırdaki Batı Berlin ile el altından alışveriş bağlantıları kuruyorlardı. Bu sırada kumarhanenin sahibi olan, her yerde “Bay Holeyy” olarak tanınan gizemli adam da onları izliyordu. İkili, Bay Holeyy’nin desteğiyle daha büyük oynamaya başladı ve adeta Berlin’in yıkıntıları arasında küllerinden doğan bir “zenginlik masalının” baş kahramanları oldular.

Ancak mutluluklarının bir bedeli vardı. Helga, ailesine bakmak için gereken parayı topladığında, her şeyin daha güvenli olduğu Batı Berlin’e geçmeyi hayal ediyordu. Maximilian ise bu hayalin peşinde gitmeye razıydı, fakat sınırı geçmek hiç kolay değildi. Paraya rağmen, Doğu Berlin’den yasal yollardan Batı’ya geçmek neredeyse imkânsızdı. Kaçış planları yapmak zorunda kaldılar. Üstelik Bay Holeyy, yüksek meblağlar kazanmış olan bu iki genci bırakmak istemiyor; hatta hileli oyunlarda onları kullanarak daha fazla kazanç elde etme niyetinde görünüyordu.

Helga, bir gece gizlice anlaştığı kaçakçılarla buluşacaktı. Maximilian, o akşam kumarhanede son kez şansını deneyecekti. Elinde sonunda her şeyini riske atarak oynayacağı büyük bir rulet bahsi bulunuyordu. Kırmızıya oynadığı her çark dönüşünde, kalbi yerinden fırlayacakmış gibi atıyordu. Sonuç geldiğinde, çarkın küçük gümüş topu kırmızıda durdu; büyük bir patırtı koptu, kazançlar görenleri şoke etti. Bay Holeyy’nin bile nutku tutulmuştu. Maximilian kazandıklarını alelacele topladı, Helga’nın elinden tuttu ve kumarhaneden çıktılar.

Artık geri dönüş yoktu. Sokakların karanlığında izlerini kaybettirerek, önceden anlaştıkları kişilerin yardımıyla sınıra vardılar. Kimse yakalanacaklarından emin değildi; ama azim, aşk ve bir nebze de şans onları korudu. Sabahın ilk ışıklarında, Batı Berlin’e vardıklarında ikisi de gözlerine inanamıyordu. Yıkılmış binalar, tehlikeli kontrol noktaları geride kalmış, umudun daha parlak olduğu bir geleceğe kapı aralanmıştı.

Maximilian, neredeyse sıfırdan başladığı bu hayatta, Helga ile birlikte aldığı büyük risklerin ve gösterdiği cesaretin ödülünü sonunda almıştı. İkili, yeni bir sayfa açmak üzere, gözlerini ufka diktiler. Artık ceplerinde onlara yetecek kadar servet ve zihinlerinde Doğu Berlin’in yıkıntıları arasında filizlenen büyük bir aşkın hikâyesi vardı. Holeyy Kumarhanesi, geride bıraktıkları tehlikeli ama bir o kadar da kader dolu bir duraktı; onların asıl macerasıysa, özgürlüğün nefes alabildiği Batı Berlin’de henüz başlamak üzereydi.

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir